2020 yılında Türkiye’nin 12 ilinden 1062 katılımcı sayısıyla yüzyüze gerçekleştirilen Gezici Araştırma anketinde 20 yaş altı Z Kuşağı mensubu bireylerin %28.5’inin inançsız olduğu sonucuna ulaşıldı. Optimar Araştırma Şirketi tarafından ise 7-14 Mayıs 2019 tarihleri arasında, 26 şehirde, 3 bin 500 kişi üzerinde yapılmış geniş bir araştırmasına göre, Türkiye’nin yaklaşık % 8’i bir yaratıcının veya dinin kendisine inanmıyor,şüphe ediyor.
Peki nedir bu ateizm? Ne zaman fazlalaştı?
Ateizmin kökeni ilk dinlerin ve onların ortaya koyduğu tanrı düşüncesinin ortaya çıkışına kadar uzanır. Orta çağa gelindiğinde kiliselerin baskısından ötürü kapalı kutu olmuştur. 18.yüzyılda dinlere karşı tepki koyan kimseler çoğalsa bile en parlak dönemi 19. Ve 20.yüzyıldır. Türkiyede ise yaygınlaşması 20.yüzyılın sonlarına doğrudur.
Dünya’da ki ateist akımın liderleri (Marksizm) felsefik akımlarla tanrının yada tanrıların yokluğu hakkında tezler öne sürsede ülkemizde bu durum komik hale gelmiş ve eğer Tanrı var ise şimşek çaksın, yağmur yağdırsın gibi basit ve iddiasız bir hale gelmiştir.
Bu kadar hızlı yayılmasının altında yatan en büyük sebep ise çoğu guruhun ibadet etme zafiyeti göstermesi, Dünyadaki zülmün artması ve maalesef ateist kimselerin toplum içinde farklı olduğunu zannetmesi ve ilgi egomanyasının sonucudur.
Peki gerçekten bunlar ateizme delil olabilir mi?
İbadet etmenin nefislere ağır gelmesi anlayışla karşılanabilir. İslamın asıl gayesi de odur ki azgın olan nefis dizginlensin ve kamil insan olunsun.
Elbette Dünya’da ki ateizmin felsefik tezlerine verebilecek bir çok güçlü cevabımız var.
Ama önce şunu çok iyi anlamalıyız ki bir şeyin yokluğunu ispat etmek için yoğun bir araştırma yapılmalı ve varlığına dair en ufak bir delil bile ona yok dememizi engeller.
Bilimsel Tespitler;
Şu örneği inceleyelim,
Uzun ve geniş bir masanın üzerindeki telefonun olmadığını ispatlamak için bütün masayı incelemek gerekir. Masanın en ucunda bile olsa telefonu bulmamız telefonun yokluğunu ortadan kaldırır. Aynı bu örnek gibi Tanrı’nın yokluğuna dair en ufak bir delil yok iken varlığına dair milyonlarca delil vardır. Elbette ki Yokluğu ispatlanamaz.
Bu felsefik akımın sahipleri evrenin tesadüfen olduğunu ve maddenin, ezeli olduğunu ileri sürerler. Albert Einstein’nın görelilik kavramına göre evrende entropi vardır ve Entropi evrendeki enerjinin (maddenin) değişmesi, azalması olarak bilinir. Değişen ve azalan herşey yok olmaya mahkumdur. Yani evrendeki herşeyin bir sonu vardır. Sonu olan herşeyin ise bir başlangıcı vardır. O halde madde de bir enerjidir ve azalıp yok olmaya mahkumdur. Yok olan ve her geçen gün azalan bir şey evrenin sahibi değildir. Madem madde ezeli değildir ve başlangıcı vardır o halde onu da var eden bir güç olmak zorundadır. Galaksilerden ,yerin en alt tabakasına kadar, herşey maddenin yapı taşı olan atomdan oluşmuştur. Yani kainata atom tarlası diyebiliriz. Bir ağacın büyüyüp yeşermesi bir doğa olayının oluşması hatta her zerre atomların var olması yada yok olması ile doğrudan bağlantılır.
Peki bu işlerin faili kimdir. Atom mu yoksa başlangıcı ve sonu olmayan bir yaratıcı mı?
Bunu seçebilmek için yaratıcının vasıflarını kafamızda tasarlamamız gerekiyor.
Yaratıcının özelliklerini 2 madde de inceleyeceğiz;
İLİM
Herhangi bir şeyi var etmek için öncelikle var edilen şeyi bilmemiz gerekiyor yani yaratıcının birinci vasfı ilimdir. Bilinmeden, bilgizice bir bina dahi oluşamıyor ve hatta onun oluşması için derin hesaplamalar yapılıyor ise bu kainat elbette bilgi olmadan, oluşmaz, oluşamaz.
KUDRET
Ortada bir iş varsa o işi yapanın, yaptığı işe gücü yetmesi gerekiyor. Bu Newton’un bulduğu ve günümüze kadar devam eden en temel fizik kuralıdır. İş formülünü, güç formülünün içinde açarsak “kuvvet×yol/zaman”(W, F, S) denklemini elde ederiz. Örneğin ortada bir kutu var ise o kutunun yerini değiştirmek için bir kuvvet uygulanmalı ve o kuvvet o cismin kuvvetinden fazla olmalı ki cisim hareket edebilsin. Bu örnek ışığında kainatı oluşturanın da bu işi yapmaya gücü yetmelidir.
Bilimin ileri sürdüğü verilere göre Atom da bilgi ve kudret yoktur. O halde atomun ardında atoma bu işleri yaptıran, Atomun cüzi gücünü kontrol eden, İlim sahibi ve bu işleri yapmaya gücü yeten bir zat olmak zorundadır. Zorunludur çünkü hiçbir sanat, sanatkarsız, Hiçbir yazı katipsiz değildir. Nasıl olur ki şu muntazam derecede olan kainat sahipsiz olur?
Ülkemizde ise Ateizim Felsefik akımdan biraz farklıdır. Dünyada kötülüğün olması ateizme değil İslama delildir. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki kainatta var olan her şey zıtlıklarla bilinir.
Kötü olmadan iyi,güzel olmadan çirkinlik ve kusur olmadan kusursuzluk anlaşılmaz.
Madem kusur dahi kusursuzluğa hizmet ediyor o halde oda kusursuzdur.
İnsanın bir inancı olmalıdır, varlığın sahibine inanmayan varlığa da inanmaz. Varlığın nezaketleri olan Sevgiye, saygıya,hoş görüye, zerafete, güzelliğe inanmayanlar insani kavramın çok uzağında yaşayan canlılardır. Evvela insan olarak bizlerin bir şeye inancı bizi ayakta tutan direklerdir unutulmamalı ki İslam dini inancın hakkı ve esasıdır.
İster cahilliğin vermiş olduğu bir akım olsun ülkemizde ki artan ateizm, istersede planlanmış bir proje. Bir gün hatırlayacakları tek şey yaptıkları hatadır. Gün gelipte “Bu günün mülkü kimdedir?” Diye sorulduğunda “Kahredici ve tek olan Allahındır!” Cevabına karşın pişmanlığın hiç bir faydası olmayacaktır. Din gününe kadar şu cihanda, cihanın sahibine (c.c) karşı gelenler, inanmayanlar ve küfre düşenler hep olacaktır. Önemli olan Müslümanların onlara karşı nasıl tebligat yapacaklarıdır. İnançsızlığa karşı, patavatsızca hararetli boş kelamlar sarf etmektense Peygamberimiz (A.S) gibi nezaketlik çerçevesinde ve ilmin ışığında haraket etmeliyiz. Bizler inanan ve inandığıyla amel eden bir milletiz. Tarihimizde ki zaferlerin ardında aziz islamın olduğunu bilecek konumdayız. Gel gör ki dönemimizin gençleri bu gerçeğin uzağında içinde ki cevherin farkındalığında değil. Gönüllerimizde kalan bu cevherin üzerini tozlandırmayalım dostlarım. Bir gün olurda kaybedersek, sönük çıkmayalım Hakkın huzuruna da, ecdadımız bizden mahcup olmasın.
Haydan gelip huya gideceğimiz bu yolculukta, nefsine ve aklına yenik düşmüşlerin elinden tutmaktır vazifemiz. Şuurlanalım ve şuurlandıralım inşallah.
“Ey insan! Seni (şekilsizlikten çıkararak en güzel bir şekilde) yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni dilediği bir sûrette birleştiren, keremi ve ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?”
(İnfitâr 6-8)
Aydınlatıcı ve yol gösterici bir yazı olmuş yüce mevla bu habis fikitlerden alem i islamı muhafaza buyursun amin taha ve yasin. Teşekürler hocam..
Rabbim razı olsun yazdiklariniz ile bizi aydınlatıyor ve bilgilendiriyorsunuz daha çok faydalanmak isteriz sizden umarım en yakın zaman da fayda göreceğimiz bir kitapta çıkarırsınız selametle…
Allah Razı Olsun..
Çok güzel ve faydalı bir yazı. Allah razı olsun.
Maşallah çok güzel bir anlatım. Pek değerli bilgiler. Allah razı olsun sizlerden…