Her birimizin yaşamında ki en büyük payda şüphesiz ki Allah’ın Resulü Peygamberimizdir.
İster müslüman olsun ister na- müslim her bir insan O var diye vardır, bunu her hak islam yolcusu bilir. Tabi inanmayanlara bunu anlatmak zor bir iştir, nitekim bizim yolumuza inanmayanlara bu durumları anlatmak kendilerinin inanmak istememesinin altında ki inkar ile karşılaşmaktır.
Lakin Müslümanlar olarak Peygamber sevgisini ve kendisine olan itaatkârlığımızı pekiştirmemiz gerekir. Hele ki bu devirde herkesten sakındığımız Sultanımıza karşı hayasızca yapılan eylemeler karşısında yüreğimizi harlayarak ziyadesiyle sevmek ve kendisini hakkıyla bilmek gerekir.
Evvela müslümanlar olarak sadece Peygamberimizi yalın şekliyle bilip, bunlarla yetinmemeliyiz.
Resulu bilmek kurandan geçer. Kuran-ı kerime gereğince ihtimam eden bir kul üzerine siyer ve hadis ilmiyle hoşbeş olursa yeterince tanımış olur Sevgilisini.
Peygamberi sevmek Allah’ı sevmek demektir.
Alimleri, müttakileri ve hayır sahiplerini sevmek de böyledir.
Zira sevgilinin sevgilisi de sevilir. Sevilenin Elçisi (asm) de sevilir. Sevileni seven de sevilir.
Burada gerçekte sevilen yalnız Allah’tır. O’ndan başka gerçek sevgiyi hakeden yoktur.
Ayrıca, Allah’ı sevmenin yolu, Hazret-i Peygambere (asm) uymaktan geçer.
Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur:
“Ey Resûlüm, de ki: Ey insanlar! Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafûrdur, Rahîmdir.” (Al-i İmran, 3/31)
Onu tanımak ise O’na aşık olmak, Sevgisiyle harmanlanmak, tek sözüyle saadetlere ermek, O’nu herkesten gizleyecek derecede önem vermektir. Hangimize sorsak ‘Resulullahı seviyor musun?’ diye şüphesiz herkesin vereceği cevap “Çok seviyoruz” olacaktır.
Lakin gel görki sevginin gereksinimlerinden yoksun bir muhabbettir bizimkisi.
“Seven sevilene itaatkardır” der İmam Şafii
Sevgimiz itaatimizi sunar bizlere, soruyorum sizlere her sözüne itaat ediyor muyuz?
Yapma dediğini yapmayıp, yapın dediğini hakkıyla yapıyor muyuz? Veya kendisinin Şerif yaşamını uyguluyor muyuz benliklerimize ve ruhumuza?
Muhabbetimiz kendi zatıyla mı yoksa Onsuz olan boş bir şey mi?
Bir şairin dediği gibi;
“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,
Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl.”
Eğer insanın kalbi muhabbetullah ve muhabbet-i Resûlullah ile dolmazsa kemal-i imanı elde etmiş olamaz. Böylelikle yaşamının da bir mahiyeti kalmaz.
Gel gelelim ne yazık ki kendini Müslüman olarak bilip, Habibullah’ın hadislerini inkar edecek, Hadislere inanmayacak ve Resulullahı saymayacak derecede sapmış kisveler var.
Kendilerince, Kur’an yeterlidir ve Resulullahın hadislerinin bir önemi olmadığı bozuk bir akidelerdir.
Ne hüzündür ki, bu kişiler Devletin bir çok üniversitelerinde genç müslüman neferleri yetiştiriyor. İnkarcılara karşın bir çok cevabımız olsa dahi burada uzatmaya gerek yok. Çünkü öyle bir hale gelmişlerdir ki, Resullullahın sevgilisinden mahrum olan bu insanlar artık hiç bir hakikate inanmayarak bildikleri bozuk akideden gitmeye devam etmektedirler.
Halbuki Yüce Allah şöyle buyurmuştur,
“Battığı zaman yıldıza and olsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı; o arzusuna göre de konuşmaz.”(Necm 1-3)
Başka bir Ayette;
“Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu yakalardık.” (Hakka 44-45) binaenaleyh, bu durumu öngören Allah’ın Habibi bir Hadis-i şerifinde şöyle buyurur;
“Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin; “Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı var, onda ne helal ise ona helal ne haram ise ona haram der adderiz.” Diyeceği zaman yakındır.
Bilin ki Resulullah’ın haram kıldıkları da tıpkı Allah’ın haram ettikleri gibidir.”(Ebu davud, Tirmizi)
Allah onları ıslah eylesin diyelim demesini de bu konuda bir şeyler yapalım artık dostlarım.
Her müslüman bu parçalanmaların ardından dua edinmekle yetinirse her geçen gün bu çığ daha da büyür. Cehaletlerimizi üzerimizden atarak, En Sevgiliye karşı gelen “Müslüman” kişileri uyaralım ve şuurlandıralım.
Peygamber Efendimizi (s.a.v) kendimize örnek almanın zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu ifade eden âyetlere ve hadislere rağmen O’nu örnek almayanların ahirette pişmanlık içerisinde olacağını Allah Teâlâ şöyle açıklıyor;
“O gün zalim kimse, ellerini ısırıp diyecek ki; keşke ben de o peygamberlerle aynı yola girseydim.” (Furkan 27)
Yeryüzünde şimdiye kadar yaşamış ve kıyamete kadar yaşayacak hiçbir kimse Resûl-i Ekrem kadar sevilmemiş, hiç kimse de Ashâb-ı Kirâm kadar Resûlullah’ı sevememiştir. Çünkü Allah (c.c), O’nu sevmiş ve O’na karşı insanlarda sevgiyi yaratmıştır. “İnanıp salih amel işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.” Ebu Hüreyre’den nakledilen bir hadis-i şerife göre Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ bir kulu sevdiğinde Cebrail’e , ‘Allah filan kulunu sever, sen de onu sev.’ diye emreder. Cebrail o kulu sever ve gök ehline: ‘Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz.’ der; onlar da o kimseyi severler. Sonra yeryüzündeki insanların gönlüne o kulun sevgisi konulur ve Müslümanlar arasında da o kimse sevilir.”
İnsanoğlunu yoktan var edip yaşamı sunan Hak Teala O’nun sevgisini emrettiği içindir, O’nu hakkıyla sevenlerin Dünya, Ahiret kurtuluşa ermeleri. Kalplerin onun sevgisinden mahrum kalmaları ise Dünya lezzetinin (Manevi ve Hak Maddi) almaması gibi içinde bir ömür bitmeyen bir huzursuzluk haline sebep olur.
Şüphesiz ki insan iyiliğin esiridir. Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Bizlere yaşamın sebebiyetliğini yapmış, güzel bir yol bırakmış ve ümmeti için nice cefalara katlanmış olan bu Zat-ı sevmemek mümkün mü?
“Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” [Buhari, Sahih, İman, 2/8 (I;9)]
O halde, bu güzel Cuma gününde Resulullah’a olan sevgimizin nişanesi olarak Salavatlarımızı çokça iletelim.
İletelim ki bilinsin O’nu ne kadar çok sevdiğimizi.
Selametle…